Türk Malı (‘869’) Kullanmanın Önemi

TUTUMLU OLMAK VE ÇOCUKLARA ALIŞKANLIK KAZANDIRMA

      Tutumlu olmak: insanın parasını, malını, zamanını gerektiği gibi kullanmasıdır. Kesinlikle cimrilikle karıştırılmaması gereken bir konudur. Ancak, her nedense ülkemizde yerli malının önemi ve tutumlu olmak sadece 12-18 Aralık tarihleri arasındaki Tutum Yatırım ve Yerli Malları Haftasında hatırlanıyor. Bu kötü durumda olmamızın en büyük sebebi bu zaten. Para da su gibidir, tutmazsan akar gider. Gençlikte taş taşı, yaşlılıkta ye aşı. Güvenme darlığa, düşersin darlığa. Tutumlu olmanın gerekliliğini anlatan bu üç atasözünü temel alarak çocuklarımıza tutumlu olmanın sadece kişisel para veya malla olmayacağını, bulundukları her yerin, okudukları okulun elektriğini, suyunu kendi malları gibi korumaları gerektiğini öğretmeliyiz. Ders araçlarını, harçlıklarını, elbiselerini tutumlu kullanmayı, gereksiz lambayı söndürmeyi, boşa akan musluğu kapatmayı öğrenen, tasarruf yapmayı öğrenen çocuklarımız, bu alışkanlıklarını büyüyünce de devam ettirir.

 

TÜRK MALI KULLANMANIN ÖNEMİ

          Yerli malların üretilmesi ve kullanılmasının temeli yurdun bağımsızlığının korunması için 1923 yılında İzmir İktisat Kongresinde atılmıştı. İstanbul Milli Sanayi Birliğinin yerli mallar sergisinde Mustafa Kemal Atatürk şunları söylemişti: ’’Türk yurdu, Türk iktisadı, Türk eliyle, Türk tarihiyle yükselir. Türkler, TÜRK MALI alınız, TÜRK MALI kulanınız; Türk parası Türk toprağında kalsın. ’’Başbuğ Atatürk o yıllarda TÜRK MALI'nın önemini vurgulamış. Sanki şimdiki tehlikeyi görmüş gibi. Bugün 5 kıtada 135 ülkeye mal satmakta olan, dış satımının %90’ını sanayi ürünlerinin oluşturduğu, dış satımın yarıdan fazlasını gelişmiş zengin ülkelere yapan ve bu ülkelerin tüketicilerinin tereddütsüz mallarını aldığı ülkemiz, bugün maalesef birçok alanda yerli üretimin durma noktasına geldiği, deyim yerindeyse İTHAL ÜRÜN CEHENNEMİ’ne dönüşmüş bir ülkedir. Her köşesi cennet olan, her karışından zenginlik fışkıran ülkemiz, yabancı malların işgali altındadır. Daha vahimi ise; Türk Milletinin bu işgale karşı olan duyarsızlığıdır. Türk işçisinin ürettiği; tekstilden televizyona, demirden buzdolabına, salçadan makarnaya kadar birçok ürün tüm dünyada satılıyor. Bizde TÜRK MALI tükettikçe firmalarımızın üretim kapasitesi artacak ve yeni elemanlara ihtiyaç duyulacaktır. Türk Milleti, kendi arabasını, uçağını, silahını, gemisin, sütünü, meyvesini, kalemini, ceketini üretecek güçtedir ve üretiyor da.Ama halkımız,birçok alanda aynı kalitede onlarca TÜRK MALI varken özentileri yüzünden kat kat fazla para vererek yabancı malı almaya devam ediyor. Tek suçlu tabi ki millet değil. Yasalarımız yerli malını korumak adına çok yetersiz. Diğer ülkelerin malları ülkemize rahatça girebilmekte, üstelik bizim onlara kısıtlamalarla (kota) girmemize rağmen. Ülkemize rahatça giren yabancı malları, yaptıkları geniş kapsamlı reklamlar sayesinde yerli rakiplerini yok ediyor. Türk çiftçisi, Türk işvereni, Türk üreticisi, Türkiye pazarında, kendi ürünlerinin yabancısıyla baş edemeyip kendi pazarında yok oluyor. Bu durumda doğal olarak işsizliği her geçen gün biraz daha arttırıyor.

 

 ESKİDEN…

         Yerli Malı Yurdun Malı, Her Türk onu kullanmalı sloganlarının tüm yurda yayıldığı yıllar… Kendi ürünümüzü insanımızın ürettiği yıllardı o yıllar… Dışarıya döviz kaybının önlendiği ve Türk insanının bununla gururlandığı yıllardı o yıllar…O yıllardaki ulusal uyanışın sağladığı, Cumhuriyet tarihimizin %17’lik en yüksek kalkınma hızı, yabancı paralara karşı TL’nin değerli kılınışı (1 TL=1.25 Dolar). (Dikkat! Değersiz değil), dış ticaret fazlası, açık vermeyen bütçe ve daha neler neler… Şimdi neden olmasın diye düşünmüyor değil insan.

 

 YABANCI MALI KULLANMANIN OLUMSUZ SONUÇLARI

            Pek çoğu dünya standartlarında olan TÜRK MALLARI yerine yabancısını tercih etmek yatırımı azaltıp işsizliği çoğaltmaktadır. Bugüne kadar ithalleri kadar kaliteli olan yerli mallarımız yerine yabancı malların tercih edilmesiyle bizim mallarımız daha az satıldı. Ürettiği malı satamayan yerli firmalar iflas etti. İflas edenler işçi çıkardı. Ayakta kalanlarında iflas edenlerden farkı kalmadı. Onlarda siftahsız kepenk kapatıyor ve iflasa doğru gidiyorlar. Yani işsizliği dolaylı olarak yaratanda biz, işsizlikten yakınanda biz. Yerli malı kullanmadan işsizliğe çözüm bulmak imkansız. Çünkü; borçlarımızı ödeyecek zengin petrol yataklarımız yok (gerçi olsaydı yabancılar işletirdi). Ödeyemediğimiz dış borçların faizini ödemek için aldığımız borçlara bir de yabancı malı hastalığı eklenince ülkenin geleceğini düşünmek bile istemiyorum. Yabancı ürünlere harcanan her 7.000 Doların bir insanımızı işsiz bıraktığını ve son 4 yıldaki 60 milyar dolarlık ithalatın yerine 9 milyon kişiye iş sağlanabileceğini biliyor muydunuz?

 

DİĞER ÜLKELER NELER YAPIYOR?

          Bugün, ekonomileri ülkemiz ekonomisiyle karşılaştırılamayacak kadar güçlü olan ülkelerde düzenlenen kampanyalar ile ülke insanı kendi ülkesinin malını satın alması için örgütleniyor. Diğer ülkelerin kendi ekonomilerinde söz sahibi olması engelleniyor. Örneğin; Amerika’da her yıl çok ciddi şekilde ’Buy American (Amerikan Satın Al)’ kampanyaları düzenleniyor. Bu kampanyalarla Amerikan vatandaşlarına kaliteli ürünün sadece Amerika’da üretildiği propagandası yapılıyor. Amerikan vatandaşlarının beynine ülke çıkarları için Amerikan malı tüketmeleri kazınıyor. Üstelik bu kampanyalar, ABD’de federal yasa ile güvence altına alınmıştır. Almanya’da ise; Otomotivde dünya markası olmuş bir Alman otomobil üreticisi firma, çalışanlarının rahatça okuyabileceği büyüklükteki şu yazıyı fabrika duvarına yazdırmış: ’Japon arabası almayı düşünen gitsin kendine Japonya’da iş arasın. ’İşte eksiğimiz burada. Bizde sadece bir haftaya sıkıştırılmış, sözüm ona geçiştirme kampanyalar, kuru söz ve demeçlerle fındık-fıstık, portakal yeme törenleri yapılıyor. Hadi bunlar neyse, benim ilkokul okuduğum zamanlardan da hatırlıyorum. Bizim okullarda, kimin ne getireceğini üç gün önceden belirlediğimiz, o günde sıraları birleştirip Yerli Malı Haftasını kutladığımız zamanlarda, böyle bir günde bile Coca Cola getirme denksizliği vardı. Bilmiyorum şimdi okullarda böyle bir şey var mı?Yabancılar ise; bir yıla yoğun bir şekilde yayılmış, yurttaşının beynini yıkarcasına ve bir yurttaşlık sorumluluğu gereklerini anlatıp örgütleyen kampanyalar yapılıyor. Almanya ve İngiltere gibi büyük ekonomilere sahip ülkeler bile diğerlerinin ekonomisinde söz sahibi olmasına izin vermiyor. Dünyanın en büyük ekonomisi olduğunu savunan ABD bile ulusal tekstil üreticisini korumak adına bornoz, gömlek ve daha nice ürünün ithalatında belli bir kısıtlamayı (kota) gerekli görüyor. ABD, Güney Amerika’dan yapılan tarım ürünleri alımını olmadık hilelerle engellemeye çalışıyor. Tıpkı Rusya’nın geçen yıllarda bir sineği bahane edip tüm tarım ürünlerimizi geri göndermesi gibi. Biz ise öyle bir duruma geldik ki, bin yıllık buğdayımızı ithal eder olduk. Bin yıllık yoğurdumuzu, sütümüzü ve hatta suyumuzu bile marketlerden yabancı markalı alır olduk. Biz Amerika’ya kotalar yüzünden sınırlı mal satarken onlar bize istediği ürünü istediği kadar satabiliyor. Hem de gümrük vergisi ödemeden. Bizin tütünümüzü alıp işleyip sigara olarak bize satıyorlar. Hatta yüzsüzlüklerinden bu malı siz üretmeyin, bizden satın alın bile diyorlar.

 

 SON SÖZ…      

    Şu an ekonomimiz 1919 şartlarına dönmüş durumda. Bu kötü durumdan nasıl mı kurtulacağız? Yabancı malı almayarak. Nasıl mı kurtulacağız? Bir tek benimle olmaz demeyip inanarak, birlik olarak ve çevremizdekileri de TÜRK MALI kullanımına teşvik ederek. Nasıl mı kurtulacağız? Alışverişte almayı düşündüğümüz malın künyesine bakıp ‘869’kodunu ve TÜRK MALI yazısını görüp alarak. Hepimiz bunları 10’ar kişiye anlatırsak zincir halkası misali binlere ulaşırız. Tüm Türkiye’nin duyarlı olduğunu, sadece TÜRK MALI satın aldığını, paramızın içeride kaldığını, yerli üreticinin kazanıp yanına yeni elemanlar aldığını ve bunların sonucunda ekonomimizde olacak büyük değişmeyi hiç düşündünüz mü? Bu bir çeteleşme değil. Örgüt kurma değil. Ülke çıkarları için kenetlenme ve TÜRK MALI kullanımına özen göstermeleri için Türk Milletine bir çağrıdır. Bu bir nevi Milli Mücadelenin silahsız safhasıdır. Ülkemizdeki birçok yabancı otel, fabrika ve büyük işletmenin üst düzey yöneticisi kendi ülkelerinden getirilmektedir. Yarın alt kademelerin de getirilmeyeceğinin garantisini kim verebilir. Yabancı ürünlere kişisel olarak ambargo koymak gerçekten zor değil. Sanki önceden Burger King, Mc Donalds mı vardı? Esnaf lokantalarımız ve dürümcülerimiz ne güne duruyor? Neden kendi insanımıza kazandırmıyoruz? Bizim kot pantolonlarımızı dünya giyerken ne olur biz yabancıların pantolonunu giymesek? Ne olur hava yapmak için zengin kadınlarımız gidip Paris’te bir elbiseye milyarlar vermese? Elbette ki kimsenin incileri dökülmez. Bırakalım da Mark and Spancer’i İngilizler alsın. Kola zaten yararlı bir içecek değil. Aslında hiç içilmemesi taraftarıyım. Tüm Türkiye bir ay Coca Cola içmesin ve onun gibi ülkeyi işgal altına almış olan tüm büyük ürünleri almasın. Yani herkes en az tavizi vererek yabancı ürünlerine KİŞİSEL AMBARGO koysun. Bakın nasıl etkisi oluyor. Kaldı ki, ürünlerini satın alarak zengin ettiğimiz ABD, Fransa, İngiltere ve bunlar gibi birçok ülkenin, ermeni soykırımı yalanından teröre kadar Türkiye aleyhtarı birçok olayı desteklediğini sokaktaki çocuk bile biliyor artık.

 

           Biz YABANCI MALLARINA DUR demezsek, onlar TÜRK MALI’na dur diyecektir.

Bunun için kodu’869’ile başlayan malları alalım ki ülkemiz kazansın.

 

 

01.12.2007

Emrullah TÖREN



3863 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
REKLAM
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam46
Toplam Ziyaret81941